Nesimi’nin Seyyid Nesimi Divanı isimli kitabını anlatmadan önce Nesimi’yi tanımak ve anlatmak gerekir. Kitabı, Shahram Bahadori Gharacheh, Seyyid Hüsamettin Aydın çevirmiş.
Ey Nesimi Can Nesimi ol gani mihman iken
Yarın şefaatarım Ahmed-i Muhtar iken
Cümlelerin rızkını veren ol gani serdar iken
Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
Nesimi 14.yüzyılda 1339-1344 yılları arasında Bağdat’ın Nesim kasabasında dünyaya gelmiştir. Azeri Türkçesi ve Farsçayla şiirler yazmış ve bestelemiş dünyaca ünlü Türk divan şairlerindendir. Ölüm tarihi ise 1418-1419 yıllarında gerçekleştiği söylenmektedir. Şiirlerinde Seyyid, Seyyid Nesimi, Naimi, Nesimi ve Hüseyni mahlaslarını kullanmıştır. Hallacı Mansur’un dünya görüşünü şiirlerine yansıttığı için dönemin yöneticileri tarafından tepkiler almıştır.
Kemter kuluyum ALİ’nin ol şah-ı karemdir
HASAN başımın tacı,HÜSEYN gözümde nemdir
İmam ZEYNEL’ABA,BAKIR mihr-i hürremdir
‘Ve salli ala seyyidina al-i Muhammed
Hz.Muhammed’in soyundan gelen Nesimi’nin Irak, Tebriz ve Diyarbakır’da yaşadığı ve I.Murad döneminde Anadolu’a geldiği söylenir. Şiirlerini dönemin medreselerinde okumuş ve çok iyi eğitim almıştır. Dili Türkçe ve liriktir. “Arab nutku tutulmışdur dilinden
Seni kimdür diyen kim Türkmensin” beyintinden de anlaşılacağı üzere Nesimi Türkmendir.
Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
Nesimi Alevi-Bektaşi inancında geçen Yedi Ulu Ozanlardan biridir. Nesimi, Mansur-u El Hallac diğer adıyla Hüseyin Bin Mansur’un En’el Hak düşüncesinden yola çıkmış şiirlerinde yer vermiştir.
Oysa ki Hallac-ı Mansur En’el Hak (Tanrı Benim) düşüncesini Kaf süresinin 16. ayetinde geçen “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.” meale dayanarak böyle bir görüşe sahip olmuştur. Tanrı, insanın yüzündedir ve o insanı ahlaklı ve güzel hale getiren temizleyen bir kelamdır. Düşüncesine sahip oldukları için bu düşüncenin şeriata aykırı düşüncesi nedeniyle bu inanca sahip bir çok düşünür öldürülmüştür. Felsefi boyutta Hümanizmi savunmuşlardır. Daha sonraki çağlarda ise buna benzer düşünceleri Batı ve Doğu Felsefesinde bir çok filozof ve edebiyatın en ünlü yazarlarının düşüncelerinde de görebiliyoruz. Mansur, Nesimi, Yunus Emre, Mevlana ve benzer bir çok eren, şair ve benzeri inanç sahipleri Tanrının insanın gönlünde, kalbinde olduğuna inanmıştır. Yunus Emre’nin şu sözü bunu açıklıyor gibi ”Bir kez gönül kırdın ise / Bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil” Yüzyıllar sonra buna benzer olarak Victor Hugo “Vicdan, insanın içindeki Tanrıdır” sözünü kullanmıştır. Kısacası Nesimi başta olmak üzere bir çok Alevi-Bektaşi halk ozanlarının, düşünürlerinin, erenlerinin sahip olduğu düşüncelerin yıllar sonra Avrupalı filozoflara da ilham kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun daha da öncesini bu yıl yayınlamayı düşündüğüm felsefi roman türündeki kitabımda okuyabileceksiniz.
Tanrı benim derken, Tanrının insanın kalbinde olduğu, insan-ı kamil olgusundan bahsetmiştir. Ancak dönemin yöneticileri felsefi hiç bir bilgiye, olguya sahip olmadıkları için Hallac-ı Mansur’dan sonra Nesimi’yide suçlamışlardır. Zira aynı düşünceye sahip yöneticiler Şeyh Bedrettin’i de asmışlardı ve yıllar geçtikçe bazı düşüncelerinden dolayı Mevlana’yı dahi suçlamışlardı.
Vahdet denizinin gevheri insandır ey insan, Adem gibi isimlerin sırrını bilirsin ey insan
Kul Nesimi ile bahsettiğimiz Seyyid Nesimi aynı kişi değildir. Seyyid Nesimi aynı zamanda Hacı Bektaş Velayetnamesi’nde de adı geçen Seyyit Mahmut Hayrani’nin de arkadaşıdır. Nesimi Timur’un Anadolu topraklarına saldırması sonucunda diğer hurufiler gibi Anadolu’yu terk etmek zorunda kalmıştır. Diğer Hurufiler Balkanlara giderken, Nesimi Halep’e gitmiştir. Düşüncelerini burada da savunmaya devam etmiştir.
Şeriat kanunlarına göre zındıklıkla suçlanan Nesimi, Sultan Berkukloğlu Nasirüddin Ferc’in emri ile Halep valisi Naibi Yaş Beg tarafından zindana atıldı. Daha sonra derisi yüzülerek öldürüldü. Ölüm şekli ve yaşananlar halk arasında konuşalarak günümüze kadar gelmiştir. Halkın gözü önünde derisi yüzülerek ortaya bırakılan Nesimi yüzülen derisini üzerine örtmüş ve halkın korkunç bakışları arasında yürümeye devam etmiştir. Derisi yüzüldüğü esnada fetva müftüsü şöyle demiştir “Bunun kanı pistir, kime damlarsa onun damladığı yerin kesilmesi gerekir.” Nesimi’nin derisi yüzüldüğü esnada kan müftünün şahadet parmağına damlar. Halk bunun üzerine müftüye kendi parmağını kesmesini söyler ancak müftü kaçar. Nesimi’de bunun üzerine şöyle der “Zahida bir parmağın kessen dönüp halktan kaçar
Gör bu miskin aşığı serpa sayarlar ağlamaz”
Seyyid Nesimi’yim meydana serim
Doğruyu söylersem yüzerler derim
Bu dünyada olan hayırla şerim
O da defterime yazıldı gitti
Alkışlarımla,
Yurda Yurtseven
(yurdayurtseven@gmail.com)




















